Şiirsel varoluş artık hiçbir şeyi ifade etmez 21. yüzyıl insanı için. Esrimeye, kendinden geçme haline dayalı, antik çağa özgü bu varoluş biçimi, çoktan yenilip yutulmuştur. Bu bilgi dahi günümüzde pek az insanın ilgisini çekecektir. W. Benjamin iki dünya savaşı arasında, 20. yüzyılda bu yaşadıklarımızın ‘hala’ nasıl mümkün olduğuna şaşmanın felsefi bir bakış olmadığını söyler. Bu şaşkınlığın sebebini de kaynağındaki tarih anlayışının elle tutulur olmayışına bağlar. Şiirsel varoluş biçiminin yok oluş sürecine aynı tarih anlayışıyla dönüp bakıldığında, doğal bir sonuç gibi kendiliğinde olup bitivermiş izlenimi verir. Oysa hiç de öyle olmamıştır. Bahsettiğimiz yok oluş, radikal bir bakış açısı değişikliği yaşandığına işaret eder; İnsanlık tarihinde tümüyle farklı, yepyeni bir dünyayı yaşama ve dünyayı bilme biçiminin söz konusu olduğu önemli bir bakış açısı değişikliği.
Bu değişimin yaşandığı tarihsel süreci yani antik düşüncenin tamamen ortadan kaybolduğu ve modern düşüncenin ortaya çıktığı bu süreci anlamlandırabilme ihtimalimiz, tarihin zincirleme bir dizi olağanüstü olayın ürünü olduğu anlayışıyla yola çıktığımız takdirde epey zayıftır. Geçmişte olup biteni kavramlara yaslamaya çalışmaksa bugüne ışık tutmak yerine güncel olanı verir. Bugünün insanları için tek bir umut vardır: Olgu ya da fikirleri aradaki bağlantıları kurmadan, yoruma ya da açıklamaya gerek duymaksızın yan yana getirmek. Yine W. Benjamin’in deyişiyle – İnce, saydam katların yavaş yavaş birbiri üstüne birikmesine izin vererek, geçmişin kendisinin konuşabileceği bir yığın meydana getirmek.
Felsefi üretim alanı kuşkusuz böyle bir içerik oluşturmamıza kaynak sağlayacaktır ancak sanatsal üretim de, bilimsel üretim de, bu yığının dışında bırakılamaz. Dolayısıyla sunum boyunca farklı alanlarda dolaşıp günlük hayatın içerisinden örnekler vereceğiz.
T.G.